20 Ekim 2010 Çarşamba

relaxol


Böyle bir antidepresan varmış, m. kullandıydı bundan, o haberdar etti beni zaten. Daha isminde meymenet yok, arada doktor falan olsa da böylesi bir münasebetsizliğe nasıl emanet etti sinirlerini, bu meret nasıl bir ruhani oyun havaları playlist'i verdi beynine, çok da detaylı bilmiyorum, ilk fırsatta sormak lazım. Gelgelelim, belki isminden ötürü, insana bir take it easy mesajı veriyordur, kendine gönderme yaparak, göz kırparak aslında depresyonun da bir toplumsal kurgu olduğunu ima mima ediyordur. Sokal strikes back.

Neyse, bugün bu ilaç adını baştacı etmemizin bir nedeni var; ben aylardır yazamıyorum buraya. Yazasım geliyor gelmesine, abuksabuklayasım nasıl geliyor hem de. Ama işte tuhaf tuhaf mekanizmalar, oto sansürler, ciddi olma kaygıları parazit yapıyor. Niye ciddi olmak istiyorsun? Ulan altı üstü kendi kendine saçmalıyorsun. E saçmala? Şu hayatta doğru dürüst bi bok yapmadığım için ekstra çatık kaşlar, kendini ciddiye almalar, hakikaten gereksiz pozlar, hep kuyruğu dik tutma kaygıları bunlar. İyi hoş da, sabahları olmayınca eksikliğini duyma noktasına geldiğim çene ağrıları, kedi gibi her daim omuzları germe halleri n'olcak?

O yüzden artık o kadar kastırmamaya karar verdim. Kaç kişi okuyor ki senin siktiriboktan blogunu, dedim kendime. Bir kişi iki kişi, if not sıfır kişi. Bari burayı batır da rahatla dedim. Yukarıdaki fotoğrafta arz-ı endam eden Terry Richardson annesi gibi olamasam da, onu bir üstlimit olarak koyuyorum buraya. Limiti de aşılacak değil, oraya kadar gidebilmeye teşvik edecek bir şey olarak söylüyorum. Şimdi HTML bilseydim kesin konuyla ilgili komutlu momutlu bir espriyle finali yapardım ama maalesef espri niyetine bir zincirleme reaksiyon sonucu, "Sana Emel'in selamı var" ile yetineceğiz.

I'll be back.

6 Kasım 2009 Cuma


defalarca kez resetlediğim bu bloga, berbat bir gecenin erken kalkılabilmiş bu sabahında birdenbire tekrar başlama kararı alıyorum. haydi bakalım blogger efendi, kaydı yayınla.

rastgele.